Zaman, mekân, insan, imkân…

Hani bir şey isteriz, olmasını çok isteriz…

Kendimiz, ailemiz,ülkemiz, insanlık için olabilir bu isteğimiz. Ama zamanında olmaz.

Neden olmadığının sebebini hiç düşündünüz mü?

Hep bir şeyler eksiktir ya hani; bir türlü tamamlanmaz... Zaman yetmez, mekân o istediğiniz şey için uygun olmaz, doğru insanlar ile karşılaşamazsınız…

Bunların hepsi tam olsa; imkânınız, gücünüz, kudretiniz sizi isteğinizi yerine götürmek için için yeterli olmaz...

Önce kendimizden başlayalım…

Biz hazır olabiliriz, yakın çevremizdeki insanlar hazır olmaz. Söylediklerimiz havada kalır, anlatamayız kendimizi hiç kimselere… Bizi dinlemezler ya da dinliyor görünürler. Kendi kafalarında başka doğruları vardır çünkü…

Sizin düşündükleriniz, ifade ettikleriniz onlar için bir anlam taşımaz…Yaşam konforlarının ellerinden gideceğini düşünürler, zor gelir sizin anlattıklarınızı yapmak, rahatlarını bozmazlar, işin ucundan tutmazlar, destek veriyor görünürler ama vermezler, hatta bazıları kıskanır, “neden ben düşünemedim, neden hep o düşünüyor” derler…

Oysa bir şeyi anlamazlar.

Bazı insanlar doğuştan vizyoner doğarlar, özel yetenekleri olur, yaşanacakları öngörürler… Bazı insanlar olacakları, diğer insanlardan 5 yıl, 10 yıl, 20 yıl önceden görebilirler.

Mesela Mustafa Kemal Atatürk…

Bu konuda çok özgün bir örnektir. İnsanlığın o anı göremediği yıllarda; en az yüz yıl sonrasını görebilmek gibi bir cevher vermiştir yüce yaradan Atatürk’e…

İşte bu yüzdendir ki o, yalnızca yaşadığı asrın değil, kendisinden sonraki bin yılın da tartışmasız lideridir.

Yapmak istediğimiz şeyler her şeyden önce ‘’bütünün hayrı’’ için olmalıdır. Niyet temiz, zihin berrak ve sağlığımız yerinde olmalıdır…

Ne yapacaksak yapalım, yapacağımız iş yalnız kedimizin, belirli bir zümrenin yararına olacaksa; ne evrensel ne de sürdürülebilir olabilir…Alacağımız kararlar, atacağımız adımlar Afrika’nın yokluk çeken bir ülkesinde yaşayan hiç görmediğimiz, tanımadığımız köylü çocuğun yararına değil ise eğer; insanlık için de faydalı değildir. Bir şey katmaz insanlık onuruna ve bilincine.

Öyleyse birinci faktör “niyetimiz temiz” olmalıdır.

Bu düşünce yapımız, yapacağımız işlerde %51 başarılı olacağımızın da bir işaretidir. “Ben” ya da  “siz’’ bilincinde olanların bu kavramları anlaması zordur. Sorsanız, bildiklerini söylerler ancak ömürleri biter anlayamazlar, bu bilince gelemezler. Bu düşünceyi “biz” bilincinde olanlar “hepimiz” diyenler idrak edebilir.

İnsanlığın bu bilince ulaştığını düşünsenize…

Savaşlar, yokluklar, ihtiraslar olabilir mi dünyamızda?

“Zaman” nedir sizce?

Elle tutulamayan, gözle görülemeyen; insanların ölçmek için saat, gün, hafta, ay, yıl, yüzyıl olarak tanımladığı bir olgu mu acaba zaman?

Aslında zaman diye bir şey var mı?

Zamanı,  çok istediğimiz şeyleri başarabilmek için “uygun’’ ya da  “uygun değil’’ kavramları üzerinden ele alalım dilerseniz.

Zaman, yani insanlık yaşamındaki o an, çevrenizdekilerin sizin yapmak istediklerinize hazır, hatta talepkâr ve destek olması ilk temel kuraldır başarı için. Eğer karşınızdaki istemez ise siz ona ne anlatmaya çalışırsanız çalışın, anlattıklarınız onun anladığı, belki de anlamak istediği kadardır. Talep karşıdan gelirse, böyle bir ihtiyaç varsa, başarmak için ilk faktör cebinizde demektir.

Eğer talep yok ise talebi siz yaratacaksınız demektir ki, bu da şanslı insanlar için bir ömre sığabilir. Ancak çoğunlukla bir ömür yetmez yapmak istediklerinizi gerçekleştirmeye.

Başarı için yalnızca zamanın uygun olması yetmez.

“Mekân” da önemlidir. Mekân dediğimizde sadece oturulan bir alanı düşünmeyelim; ülkemiz, dünyanın tamamı aslında bir mekândır. Başarmak istediğiniz konu her ne ise mekânın da bu konuya uygun olması bir diğer zorunluluktur.

Yine Afrika’dan örnek verelim…

Afrika’nın bir ülkesinin yoksul bir kentinde, o ülke insanının damak tadına uymayan ve  ekonomik gücünü aşan bir Çin restoranı açılabilir mi?

Fiziken evet..

Pekâlâ o işletme sürdürülebilir bir işletme olabilir mi? İş yapıp ayakta kalabilir mi, hayır… Şimdi hepinizden verilen örneğin çok uç olduğunu duyar gbiyim, ama atalarımızın bir sözü var, teşbihte hata olmaz.

Başarı için üçüncü temel faktör hiç kuşkusuz “insan”...

‘’Başarmak için yola çıkıyorsanız, yorulmayacaksınız.’’ “Suyun kuvveti damlaların şiddetinde değil sürekliliğindedir’’ sözlerinde vurgulandığı gibi, insanlık için faydalı olan çalışmanızı sürekli hale getireceksiniz, yani pes etmeyeceksiniz.

Makro evren sizin yaptığınız çalışmaların sonucuna değil sürece bakar. Süreç mutlaka devam etmelidir. Uğraşılarınız belki sizin ömrünüzde sonuç vermeyebilir, eğer çabaladığınız şey “bütün için faydalı ise’’ emin olun ki sizden sonraki bir zamanda, dünyanın diğer ucunda bir başka kişi sizin bıraktığınız yerden devam edecektir. Tarih bunun sayısız örnekleri ile doludur.

Peki hangi insan?

Yüreği insan sevgisi ile dolu, niyeti temiz, çağdaş, bilimi ve aklı temel yol gözterici kabul eden, “biz” ve “hepimiz” bilincindeki çağdaş insan…

Demek ki bir insan deyip geçmeyeceğiz,saydığımız vasıflar ile dolu bir insan olmak önemli.

Yüreği sevgi dolu bir insan ile gaddar,acımasız,ben merkezli bir insan aynı olabilir mi,tabii ki hayır.Olsa idi,tüm insanlığı savaşlara ve felaketlere süreükleyenler ile ömrünü barış,adalet,insanca ve özgürlük içinde bir yaşam için feda edenler aynı katogoride olurdu.Hiç Hitler ile Gandhi aynı terazide tartılabilir mi?

Dördüncü faktör “imkân”…

Saydığımız tüm bu konuları gereçekleştirebilmemiz için imkânlarımız uygun olmalı. İmkân dediğimizde, yalnızca maddi yön anlaşılmasın, en kolay çözülebilecek konudur maddiyat. Her şeyden önce uygun bir platform olacak faaliyetlerinizi yürütebileceğiniz. Güçlü bir maneviyatınız olacak, sağlam bir karektere sahip olacakzsınız. Mevkiniz, cebinizdeki paranın miktarı, toplumda o an bulunduğunuz konum ne olursa olsun, ne kadar güçlenirse güçlensin, karekteriniz etkilenmeyecek. En büyük gücün bilgi olduğu kabulü ile düşüncelerinizi yaşama geçirebileceğiniz bir imkana sahip olmak ve çalışmak, çalışmak…

Bu yazımda çok zor ve bir o kadar derin konuları ele aldığımızın farkındayım. Ama hepimizin bir görevle geldiğimiz bu dünyada, iyi gitmeyen şeyleri değiştirmek imkânsız değildir..

Bir şey değişir her şey değişir.

Atatürk’ümüzün bir sözü ile tamamlayalım yazımızı:

 “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” (Mustafa Kemal Atatürk Çanakkale-1915)